31 Ağustos 1913’te kurulan ve 12 Eylül 1913’te bağımsızlığını ilan eden Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni Avusturya, Yunanistan ve İngiltere’nin tanımış olmasına karşılık Osmanlı Devleti tanımamıştı.
Bulgar Dışişleri Bakanı Geşof hatıralarında, “Eğer Osmanlı Hükümeti Batı Trakya’da kurulan yeni hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasaydı, bütün devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat, Osmanlı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize bizden çok himmet etti” diyordu.
I. Balkan Savaşı sırasında çatışmaların Trablusgarp’ta yoğunlaşmasından cesaret bulan Karadağlılar, Bulgarlar, Yunanlar ve Sırplar, Rusya’nın da kışkırtmasıyla, Balkan coğrafyasını Osmanlı’dan koparmak üzere harekete geçmişlerdi. Bu çatışmalar sonrasında, 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Anlaşması’yla aslan payını alan Bulgaristan, Karadeniz’den Ege’ye uzanan büyük bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmıştı. Bulgaristan’ın bu genişlemesinden rahatsızlık duyan Balkan devletlerinin ve Romanya’nın Bulgaristan’a savaş açmasıyla II.Balkan savaşı başlamış oldu.
Balkanlarda büyük toprak kaybına uğrayan Osmanlılar, ilgili devletlere verdiği bir notayla, İstanbul ve boğazların güvenliği açısından Meriç Nehri’ne kadar olan bölgenin ellerinde olması gerektiğini, orduların bu amacı gerçekleştirmek üzere harekete geçeceğini duyurmuştu. Bulgaristan’ın, savaş nedeniyle Trakya topraklarındaki askerlerinin bir kısmını çekmesini fırsat bilen Enver Bey (Enver Paşa), bu durumdan yararlanarak hareket geçmiş ve Eşref Kuşçubaşı komutasındaki birlikler 23 Temmuz 1913’te Edirne’yi, Kırklareli’yi ve Meriç Nehri’ne kadar olan bölgeyi Bulgarlardan geri almıştı. Enver Bey 300 bin kişilik güçle Meriç nehri ötesine geçmiş, ancak başta Rusya olmak üzere, Batılı devletlerin baskıları karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Bu gelişme sonrasında Bulgaristan’la İstanbul ve Yunanistan’la Atina antlaşmaları imzalandı.
Bu gelişme üzerine Enver Bey, Batı Trakya’nın tümüyle geri alınması için, daha önce Trablusgarp’ta uyguladığı bağımsız çete örgütlenmeleri modelini burada da devreye soktu. Başında Teşkilat-ı Mahsusa’nın efsane lideri Kuşçubaşı Eşref’in bulunduğu 16 Subay ve 100 erden oluşan bir çekirdek çete örgütünü Batı Trakya’ya gönderdi. 116 kişiden oluşan bu çekirdek kadro, Trablusgarp’ta üstün başarı gösteren askerlerdi. Edirne’den, Ortaköy ve Koşukavak’tan topladığı gönüllülerle bir tabur oluşturan Kuşçubaşı, kısa sürede Koşukavak, Papazköy, Mestanlı ve Kırcali’yi Bulgarlardan geri aldı.
Eşref Kuşçubaşı, Enver Bey’in kurmay binbaşı Süleyman Askeri Bey komutasında gönderdiği destekle, 31 Ağustosta Gümülcine’yi, 1 Eylülde İskeçe’yi geri aldı ve önceden kararlaştırıldığı gibi, Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nin (Batı Trakya Geçici Hükümeti) kurulduğunu ilan etti 31 Ağustos 1913). (Bazı kayıtlarda kuruluş tarihi 28 Temmuz 1913’tür)
Eşref Kuşçubaşı’nın komutasındaki birlikler Osmanlı Hükümeti’nin çağrısını dinlemedi
Osmanlı Hükümeti, dış baskılar nedeniyle, Batı Trakya’daki birliklerine “geri dön” çağrısı yaptı. Bu çağrıyı dinlemeyen Eşref Kuşçubaşı komutasındaki birlikler, 31 Ağustos 1913’te kuruluşu ilan edilen Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’ni Garbi Trakya Müstakil Hükümeti’ne (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) dönüştürerek bağımsızlığını ilan ettiler (12 Eylül 1913).
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni Avusturya, Yunanistan ve İngiltere’nin tanımış olmasına karşılık, Osmanlı Devleti tanımamıştı. Balkan bozgunun seyrini, Osmanlı’nın kaderini değiştirmeyi amaçlayan bir avuç vatansever tarafından kurulan ve bayrağı, anayasası, milli marşı, ordusu, meclisi, ajansı, gazetesi ve posta pulu olan bu tam teşekküllü devlet, Avusturya, Yunanistan ile İngiltere’nin tanımış olmasına rağmen, Osmanlı’nın dış baskılara direnememesi, İttihat Terakki’nin iç çatışmaları nedeniyle, 58 gün yaşadıktan sonra kendisini feshetmek durumunda kalmıştı.
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ ANCAK 58 GÜN YAŞADI
31 Ağustos 1913’te Balkanlarda, Osmanlı’dan koparılan toprakların tamamen elimizden çıkmasını önlemek amacıyla, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adıyla bir Türk devleti kuruluyor, Yunanistan, Avusturya ve İngiltere bu devleti resmen tanıyor, ama Osmanlı devleti, bir takım dış baskılara dayanamayarak bu devleti tanımıyor! Tanımamakla kalsa iyi de, bir de kendi kendini feshetmesi için baskı uyguluyor! Bulgar Dışişleri Bakanı Geşof hatıralarında, “Eğer Osmanlı Hükümeti Batı Trakya’da kurulan yeni hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasaydı, bütün devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat, Osmalı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize bizden çok himmet etti’ diyordu.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti giderek güçlenirken, Osmanlı’nın Londra Anlaşması’nı tek taraflı bozduğuna ilişkin baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı, 29 Eylül 1913’te İstanbul Anlaşması’nı imzalayarak Batı Trakya’yı Bulgaristan’a bıraktığını ilan etmişti. 25 Ekim 1913’te Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kendini feshetmiş ve bölgeye gelen Cemal Bey (Paşa) 30 Ekim günü bölgeyi Bulgaristan’a teslim etmişti.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Türk tarihinin ilk cumhuriyeti olması nedeniyle, devlet yönetimi anlayışında önemli bir dönüm noktasıdır. Hem Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ne hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne öncülük etmiştir. Fakat, biz Balkan Savaşları’nın aşamalarını, Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmek için oluşturulan gizli-açık ittifakları ayrıntılarıyla bilmediğimizden, ancak 58 gün yaşayabilen Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin tarihimiz açısından önemini de, uluslararası hukuk açısından günümüze yansımalarını da bilemiyoruz.
Yüz yıl öncesinde Balkanlardan, Kafkaslar’dan Türk’ün izlerini silmeyi hedefleyen soykırıma yönelik katliamlar bugün Kuzey Afrika’daki ve Ortadoğu’daki Osmanlı coğrafyasında yaşanmaktadır. Yüzyıl öncesinde uygulamaya konulan ve Osmanlı İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silmeyi hedefleyen büyük oyun, yeni aktörlerin de katılımıyla, bugün kaldığı yerden sürdürülmektedir.
Dünya siyasi haritasının yeniden şekillendirildiği günümüzde, yarınları görebilmek için, öncellikle yakın tarihimizi ayrıntılarıyla bilmemiz, dersler çıkarmamız gerekir. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni tanımış olan Yunanistan, bugün bu konunun yeniden gündeme gelmesinden müthiş rahatsızlık duymakta, buna rağmen, Batı Trakya’da yaşayan Türklere Lozan Anlaşması’ndan doğan haklarını vermemeye yanaşmamakta, Ege’deki adacıklara el koymaya çalışmaktadır.
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ, BAYRAĞI, ANAYASASI, MİLLİ MARŞI, MECLİSİ, PARASI VE PULU OLAN TAM TEŞEKKÜLLÜ BİR DEVLETTİ
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, 31 Ağustos 1913’te kurulmuştu. I. Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da kağıt üstünde yaratılan yapay bir devlet değildi. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti; bayrağı, anayasası, milli marşı, meclisi, parası, pulu olan tam teşekküllü bir devletti. Osmanlı’nın varlığını sürdürebilmesi açısından bir şanstı; yaşaması, yaşatılması gerekirdi. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti yaşatılabilseydi, tarihin seyri değişebilirdi; Osmanlı Balkanlar’da tutunabilir, bugün dünyanın en önemli enerji kaynaklarını barındıran Ortadoğu’ya egemen olacağından, bir süper güç olarak varlığını sürdürebilirdi.
Osmanlı, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin, varlığını sürdürmesi açısından önemini kavrayamadı. Peki, Osmanlı’nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti, Batı Trakya Türk Devleti’nin, bugünkü küresel konjonktür açısından önemini kavrayabilmiş midir? I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’nın Balkanlardaki, Kuzey Afrika’daki ve Ortadoğu’daki toprakları üzerinde birçok yapay devletçikler oluşturuldu. Yüzyıl öncesinde yapılan bu parselasyon, bugünlerde, günün koşullarına göre revize edilmekte, ülkeler işgal edilmekte ve parçalanmaktadır.
Osmanlı’nın varisi olarak, tarihi kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliği hala derin ve güçlü olan Türkiye’nin, bu operasyonlara herhangi bir şekilde müdahale etmesini önlemek amacıyla, terörle, ekonomik krizle, bölünme tehlikesiyle tehdit edilmektedir.
Ayrılıkçı terör örgütüne yataklık eden, para ve silah yardımı sağlayan Batılı “dostlara” karşı kullanabileceğimiz en etkili silahlardan biri de Batı Trakya kartıdır. Türkiye’nin toprak bütünlüğüne göz diken AB’li dostların oyunlarına karşı Batı Trakya kartı da, AB sınırları içindeki Türk varlığı da önemli bir kozdur. Bu gibi konularda II. Abdülhamit’in taktiği, bugün de sonuç verecek bir formüldür. Bilindiği gibi, İngiltere Osmanlı topraklarıyla fazla ilgilenmeye başladığında Abdülhamit, o dönemde İngiliz sömürgesi olan Hindistan’daki Müslümanları ayaklandırarak gözdağı verirdi. Bugün de terör, devletlerarası çekişmelerde, bir savaş aracı olarak kullanılmaktadır.
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ’Nİ NEDEN YAŞATAMADIK?
Bağımsızlığa kavuşan Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın birleşerek Osmanlı’yı hedef almaları, II. Balkan Savaşı’nı tetiklemiştir. Balkan devletlerinin ortaklaşa harekete geçebileceklerine ihtimal vermeyen Osmanlı bu saldırılar karşısında başarılı olamadı; Bulgarlar Ekim 1912’de Çatalca’ya kadar gelmelerini engelleyemedi. Osmanlı’nın Makedonya ile ilişkisi kesildi. Sırpların Üsküp’e girmeleri, Arnavutluk’un işgal edilmesi Osmanlı’nın Balkanlar’da otoritesinin kalmadığını göstermekteydi.
Balkan Savaşı sonunda, 30 Mayıs 1913’te Londra Anlaşması’nı imzalayan Osmanlı, Midye-Enez hattının batısındaki topraklarını düşmana vermek zorunda kalmıştı. Dedeağaç-Kavala arasındaki toprakları ele geçiren Bulgaristan, bu anlaşmayla, Ege Denizi’ne uzanmış oluyordu. Osmanlı’nın Balkanlardaki mirasını paylaşma konusunda kavgaya tutuşan Batılar, II. Balkan Savaşı’nın fitilini ateşlemiş oldular.
Bu savaşta oldukça hırpalanan Bulgaristan’ın durumundan yararlanan Osmanlı, 3000 kişilik bir “serdengeçti” müfrezesiyle Edirne’yi ve Meriç Nehri’ne kadar olan topraklarını geri almıştı. Meriç Nehri’nin batısında kalan yüzde 85’i Türk olan topraklarda yaşayan Müslüman nüfusun da kurtarılması gerekiyordu, fakat Batılı dostlara Meriç’in batısına geçilmeyeceğine ilişkin verilen söz, Osmanlı’nın elini kolunu bağlıyordu. Ordumuzun gözü kara askerleri Habipçe, Harmanlı ve Bozköy’e akınlar düzenlemiş, fakat Bulgarların baskı üzerine harekete geçen Rusya ve Batılı devletler Osmanlı’nın Edirne’ye çekilmesine neden olmuştu.
Tarihte “Edirne Fatihi” olarak anılan Yarbay Enver (Paşa), 16 subay ve 100 erden oluşturduğu 116 kişilik bir serdengeçti ekibini Kuşçıbaşı Eşref’in emrine vermiş, Ortaköy’ün alınmasıyla görevlendirmişti. Kuşçubaşı kısa sürede Ortaköy’ü almış, Koşukavak’a yürümüştü. Buraları Bulgar çetelerden temizleyen Kuşçubaşı burada milli bir tabur kurmuş, Kamber Ağa’yı hükümet başkanı ilan ederek Mestanlı’ya yürümüştü. Mestanlı’yı savaşsız ele geçiren Kuşçubaşı, Kırcaali’yi de alarak burada da bir hükümet kurmuştu.
Kuşçubaşı’nın belirli bir amaca yönelik bu operasyonları Balkan devletlerini ve Batılıları ürkütmüştü. Babı Ali Kuşçubaşı’nın engellenmesini isterken, Enver Bey, daha sonra I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi Komutanı olacak Süleyman Askeri Bey komutasında bir destek kuvvet göndermiş ve Batı Trakya’nın tamamının işgalini emretmişti. 31 Ağustos 1913’te Gümülcine, 1 Eylül’de de İskeçe yeniden Türk topraklarına katılmıştı.
Gümülcine’nin kurtarıldığı gün, Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi kurularak başkanlığına Salih Hoca getirilmişti. Fakat Süleyman Askeri Bey, Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümet İcraiye Reisi olarak bütün yetkileri kendinde toplamıştı.
Osmanlı’nın Balkanlardaki bu hızlı ilerleyişi ve Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi’nin kurulması, Bulgaristan’ı ve İttihat Terakki yönetimini kaygılandırmıştı. Batı Trakya’da bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını başından beri olumlu karşılamayan Osmanlı yönetimi, dış baskılara dayanamayarak, bu konuda önderlik yapan Batı Trakya’daki birliklere “geri dön” çağrısı yaptı. Fakat, bu emre uymanın oradaki Türk nüfusu Bulgarların ve Yunanlıların insafına terketmek olacağını çok iyi bilen subaylar bu emre uymadılar ve 12 Eylül 1913 tarihinde Garbi Trakya Müstakil Hükümeti’ni (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) kurdular.
Balkanlarda kurulacak bir Türk devletinin Balkan bozgunun gidişatını, Osmanlı’nın kaderini değiştireceğine inanmış olan Eşref Bey, Babıali’ye, sabık 10. Kolordu Kumandanı Hurşit Paşa’ya ve Erkan-ı Harp Kaymakamı Enver Bey’e yazdığı mektupta Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir devlete dönüştürüldüğünü duyuruyordu:
“…Bu günden itibaren Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi altındaki çalışmamızı Hükümet-i Müstakile’ye (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) tebdil ve ilan, maalesef rabıta-i maddiyemizi Hükümet-i Osmaniye’mizden kesmiş olduğumuzu ilana mecbur oluyoruz… Merkezimiz Gümülcine Şehridir. Dedeağaç, İskeçe, Eğridere, Darıdere, Kırcaali, Koşukavak Şehirlerini ve diğer kaza ve nahiyelerini idare etmekteyiz. Hükümetimiz tam teşkilatla kurulmuştur.”
“.. Kuvvetlerimize ilhak ve hükümetimize iltica eden bazı efrad ve zabıtanın iadeleri Hükümet-i Osmaniye’ce talep edilmekte ise de, huku-ı düvel kaidelerine istinaden arz olunur ki, Garbi Trakya hükümetiyle Osmanlı Devlet-i Aliyye’sinin yekdiğeriyle muahedelenmiş bu gibi iade-i mücrimin ve bahusus da siyasi mücrimler hakkında bir anlaşma bulunmadığından, bu hususun da nazar-ı mütalaeden uzak bulundurulmaması istirham olunur.
Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi Riyaseti adına Eşref.”
Garbi Trakya hükümet-i Müstakilesi’nin kuruluşu, Batı Trakya’daki halka da yine 25 Eylül 1913 tarihli bir beyannameyle duyuruldu.
Sınırlar içinde Yunan ve Bulgar pulları geçersiz sayılmış, devletin kendi pulları basılmıştı. Devletin 30 000 kişilik bir ordusu vardı; bunun 6 000’i Osmanlı kalan 24 bini de yöre halkından oluşuyordu. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti tam teşekküllü bir devletti. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan isimlerden olan Yüzbaşı Yakup Cemil o günleri şöyle anlatıyor:
“Balkanlara hızla girip, kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli Muazzama derhal sadrazamın makamına koştular. Güya, Londra Antlaşması’nı tek taraflı olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz topraklardan çıkmalıymışız. Kim kimin toprağını işgal etmişti? İttihat ve Terakki’nin uygun görmesiyle Süleyman Askeri Bey, Eşref Kuşçubaşı, Çerkez Reşid, Sapancalı Hakkı ve Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç’i geçip Trakya’ya daldık.
Gümülcine, Kırcali, Dimetoka gibi yerleri bir bir geri aldık. Serez’e de el atıp Yunan hududuna dayandık. Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş olduk. Avrupa ayağa kalktı. Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya Muvakkat Hükümeti’ni kurduk. Bu bir cumhuriyetti ve Türk tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştik. Bayrağımız vardı, başkentimiz Gümülcine’ydi, pul bile bastırmıştık’’.
Osmanlı Devleti’nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni olarak, İttihat ve Terakki’deki iç çekişmeler gösterilir. Bab-ı Ali baskını sonrasında devlet yönetimine soyunan İttihat ve Terakki’nin dış baskılar doğrultusunda ülke çıkarlarıyla bağdaşmayan kararlar aldıkları bilinmektedir. Enver Paşa’nın Batı Trakya Türk halkının moralini yüksek tutmak, ilk fırsatta Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni kurma hazırlıkları yapmak üzere bölgeye köylü, çoban, imam ve işadamı kılığında Teşkilat-ı Mahsussa elemanları gönderdiği bilinmektedir. Fakat, tarihin akışı Enver Paşa’ya bu hayalini hayata geçirmesine izin vermeyecekti. Türk’ün kaderinin karardığı günler yaşanıyordu..
Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk devleti, tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir; 1918’de Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade’nin kurduğu Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’nden 5 yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nden 10 yıl önce kurulmuş bir Türk cumhuriyetidir. Sınırları doğuda Meriç, batıda Makedonya, kuzeyde Bulgaristan- Rodop Dağları ve güneyde Ege Denizi’ydi. Bayrağı vardı; bayrağındaki siyah matemi, yeşil İslamiyeti, beyaz aydınlık günleri, Ayyıldız da Türklüğü simgeliyordu. Sözlerini Piyade Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri Bey’in yazdığı İstiklal Marşı’nı aşağıdaki videodan dinleyebilirsiniz:
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ MİLLİ MARŞI
Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,
Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.
Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.
Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.
Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.
Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!
Biz, millî istiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.
Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!
Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.
Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak, yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!
Ey şirin Batı Trakya!… İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!… Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!