Fransa'nın Mezbahatü’s Kub Kub utancı

Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan Fransa, kendi kanlı sömürgecilik tarihiyle ise yüzleşmiyor. Çad’daki Kub Kub soykırımı bile, Fransız utanmazlığını yerle bir edecek alçaklıklarla dolu.

featured

Batılar dünyayı yağmalamak amacıyla başlattıkları coğrafi keşiflerle üzerinde hiçbir hakkı olmadığı toprakları talan etmiş, bu bölgelerdeki insanlara akılalmaz zulümleri reva görmüştü.

Avrupalı haydut devletlerin önde gelenlerinden biri olan Fransa da Afrika’da, hassaten de Çad’da büyük insanlık suçlarına imza atmıştı.

700 BİN OLAN NÜFUS SADECE ÜÇ YILDA 400 BİNE GERİLEDİ
Çad Gölü Havzası, 1800’lerin sonlarında İngiliz ve Fransızların nüfuz alanı haline gelmiş; iki devlet de birbirini kollayarak, kimin daha fazla sömürgecilik yapacağına dair mücadeleye girişmişti.

Sonunda taraflar, sanki kendi topraklarıymış gibi 21 Mart 1899’da bir anlaşma imzalayarak, Çad’ı bölüşmüşlerdi. Buna göre, Dârfûr, İngiliz hâkimiyetinde kalırken, Fransa da Çad’ın doğu ve kuzey kısımlarına el koymuştu.

Aynı anlaşmayla, küçük sömürgeci Almanya’ya ise Kamerun ve Nijer toprakları bırakılmıştı. Bu paylaşım ve beraberinde gelen Fransızların yerli halka karşı kullandıkları orantısız güç, kısa sürede isyanlara yol açmıştı.

Yaklaşık 7 yıl süren bu süreçteki en kanlı olaylar ise Fransız Komutan Amedee François Lamy’nin öldürüldüğü 22 Nisan 1900 tarihindeki Kuseyri Savaşı ve bunu takip eden çatışmalarda yaşanmıştı.

Fransız sömürge yönetimi, kapsamlı bir jenosid faran uyguluyordu. Yönetim, salt silahlı saldırılarla yetinmiyor, sosyo-ekonomik düzeni bozmak için elinden ne gelirse yapıyordu. Önce bölgedeki tabiî sınırlar ile siyasi bölgesel tanımlamalar ortadan kaldırıldı.

Bölgedeki tüm ekonomik sistem bozuldu. Geleneksel ticaret uygulamalarına yasaklamalar getirildi. Bölgenin en büyük geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılık özel saldırılarla geriletildi, yer yer yok edildi.

Ekonomik yıkım ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kıtlık, açlık öyle boyutlara varmıştı ki, halk arasında “göğse vuran açlık” diye bir tabir yayılmıştı.

Fransız güçlerinin 1900’lerin ilk çeyreğindeki insanlık dışı tutumu inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Bu trajedinin sonucunda, nüfusun neredeyse yarısı hayatını kaybetti.

Vaday ve Abeşe’de Eylül 1911 ve Temmuz 1914 tarihleri arasında gerçekleştirilen nüfus sayımları, acı tabloyu özetliyordu. Buna göre, 1911’de Vaday’da 700 bin olan nüfus, sadece üç yıl içerisinde 400 bine gerilemişti. Yine, Abeşe’de 1911’de 28 bin olan nüfus, 1914’te 5 bine düşmüştü.

YERLİ İŞBİRLİKÇİLER “FRANKOFON”LAR
Maddi kıyımlar böyle devam ederken, Fransızlar bölge halkının manevi değerlerini de hedef alacaktı. Çad’ı merkeze koyan bir anlayışla Gabon, Kamerun, Kongo ve Orta Afrika’da inanç ve kültür bazlı deneyimlemelere girişildi.

Bu süreçle birlikte İslam dinine karşı tam bir mücadele başlatıldı. İslam’a karşı propaganda yasaları uygulamaya konularak, var olan sisteme tek alternatifin “Avrupa değerleri” olduğu vurgulanmaya başlandı.

Batı tipi meyhaneler, müzikholler, kafeler hızla yayılmaya başladı, bu tip yerler açmak isteyenlere destek sağlandı, böylece “modernleşme” adı altında toplumda bir dejenerasyon politikası hayata geçirildi.

Süreç içerisinde yerli halktan değişime teşne bir kesim türedi. Bunlar, Fransa yönetimine direnmeyen, böylece maddi ayrıcalıklar elde eden “Frankofon” (Fransızca konuşanlar) olarak adlandırılan bir kesimdi.

FRANSIZLAR 400 ÂLİMİ PALALARLA KATLETTİ
Fransızlar’ın İslam’a karşı bu tip saldırıları karşısında bölgedeki Müslüman âlimler, halkı sömürgecilere karşı direnişe çağırdı. Müslüman halk da âlimlerin yönlendirmesiyle örgütlenmeye başlayınca sömürgeci yönetim, başka hilelere başvuracaktı.

Hemen bir kumpas kuruldu. Çad’ın farklı bölgelerindeki âlimler, “ülke yönetiminin nasıl şekilleneceği hakkında bilgi vermek” bahanesiyle bir toplantıya çağrıldı. 1917’de Vaday bölgesindeki Abeşe şehrinde 400 dolayında âlim toplandı.

Sabah namazını kılmak için bir araya gelen âlimler, bu esnada Fransız kalleşliğini bir kez daha gördüler. Pusuda bekleyen Fransız askerler, ellerinde palalarla cami içinde ve çevresindeki bütün âlimleri katlettiler.

Öldürülenler arasında Çadlı meşhur şair Abdülhak Abdül Evâlî es-Senûsî et- Ercemî, kardeşleri Ali es-Senûsî ve Behram es-Senûsî’nin yanı sıra Fakih Azolo, İmam Âdem, Fakih Sombo Ciami ve Fakih Abdurrahman gibi nice velûd âlim yer almaktaydı.

Sabah namazındaki saldırı öyle vahşice, öyle kanlıydı ki, Çad lehçesinde pala, satır anlamına gelen “es-satur”dan ve satırın her indiğinde çıkardığı sesten kinaye, yerli halk katliama “Mezbahatü’s Kub kub” adını vermişti.

Saldırının hemen ardından âlimlerin başları gövdesinden ayrılmış naaşları, Ümmü Kâmil vadisinde bir toplu mezara defnedilmişti. Bu şehitlik, günümüzde halen varlığını muhafaza etmekte.

AYNI ALÇAK YÖNTEMLE 100 ÂLİMİ DAHA ÖLDÜRDÜLER
Fransa’nın sayısız soykırımlarından sadece birisi olan Çadlı Müslüman Soykırımı’nı, Medeniyet Üniversitesi’nin dergisinde “Fransa’nın Yok Sayılan Kara Tarihinden Bir Kesit: 100. Yılında Unutulmuş Kub Kub Katliamı 1917” başlıklı makalede anlatan Prof. Dr. Ahmet Kavas ile Dr. Muhammed Tandoğan, bir süre sonra 100 civarında âlimin de başka bir yalanla kandırılarak bir araya getirildiğini ve bu âlimlerin de tıpkı “Mezbahatü’s Kub Kub” vakasında olduğu gibi katledildiklerini de dile getiriyor.

Giriş Yap

Bozüyük Haber Ajansı | Bozüyük Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!