Birleşik Kamu-İş Konfederasyonunun yaptığı araştırmaya göre şu anda açlık sınırı 18 000 TL, yoksulluk sınırı 52 000 TL’ dir. En düşük emekli maaşının 10 000 TL olduğunu ve 16 milyon emeklinin büyük çoğunluğunun 10 000-20 000 TL aralığında emekli maaşı aldığını düşündüğümüzde emeklilerimiz açlık sınırı altında yarı aç yarı tok sürünmektedir.
Emeklilerin kalan çok az kısmı da 52 000 TL olan yoksulluk sınırı altında yaşam mücadelesi sürdürmektedir.
İşçiler ve memurlar bedeller ödeyerek elde ettikleri sendikal haklarını kullanarak işverenleriyle yaptıkları toplu sözleşmeler sonucunda hiç olmazsa açlık sınırının üzerinde, yoksulluk sınırı seviyesinde ekonomik-özlük haklar elde edebilmektedir.
Memurların ve işçilerin sendikal mücadeleleri işçilikten-memurluktan-esnaflıktan-çiftçilikten emekli olan emeklilere örnek oluşturmaktadır.
Ülkemizde emekli örgütlenmeleri yaklaşık yirmi yıl önce dernekleşme biçiminde başladı. Emekli Sendikası kurma girişimleri çeşitli emekli grupları tarafından son beş yıldır yapılmakta, bu girişimlerden bir tanesi (BİRLEŞİK EMEKLİLER SENDİKASI) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına dosya numarası almış olup resmi anlamda örgütlenme çalışmalarını devam ettirmektedir.
Emekli kardeşlerimiz orada burada hayat pahallılığına karşı bireysel tepkiler vermektedir. Oysa bireysel tepkilerin emekli haklarına hiçbir getirisi yoktur. Siyasi iktidarın anlayacağı dil örgütlü tepkilerdir.
Emekli kardeşlerimizin yapacakları ilk iş, bir sene önce tüzel kişilik kazanmış Birleşik Emekliler Sendikamıza üye olmak, 160 000 üye sayısına ulaşarak Sendikamızın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile toplu pazarlık masasına oturmasına katkı sunmaktır.
Emekli kardeşlerimizin ikinci yapacağı iş de siyasi partilere üye olup siyasette emekliler ve emekçiler adına söz ve karar sahibi olmaktır.
Sonuç olarak emeklilerimiz ağlanmak-sızlanmak yerine birleşerek sendikal ve siyasal anlamda güç oluşturup bu gücü milli gelirden daha fazla pay almak için kullanmaya mecburdur.