Arayan bu köşenin müdavimi sevgili Emekli Salih Öğretmen’di. Daha halini, hatırını soramadan başladı anlatmaya:
– Haziran ayında turizmden, lokantalara, kurslardan, park, bahçelere, kahvehanelere kadar her şey ‘Yeni Normale’ döndü.
Ya biz?
69 gündür kapı duvar..
Pencere demir parmaklık…
Yatak ranza…
Koridor volta attığımız havalandırma.
Esaretimiz bitmedi!!
Gözümüzün içine baka baka “henüz tehlike daha geçmiş değil, evde kalın” diyorlar…
Ama, ardından, dalga geçer gibi 65 yaş ve üzerindeki yaşdaşlarımızdan; esnaf, tüccar, sanayici, serbest meslek sahipleri ile kayıtlı çalışanları sokağa çıkarıyorlar.
Bu ne perhiz, ne lahana turşusu evlat!..
Bu yaşdaşlarımızın bizden daha fazla sosyal mesafe ve hijyen önlemlerine tabi olması gerekmiyor mu?
Biraz mantık, biraz akıl, azıcık fikir, izan ya Rab!..
Bak ben matematik öğretmenliği yaptım. Rakamları takip ederim. Bu ülkede 11 milyon emekliden 8 milyon civarında emekli, açlık sınırından daha düşük, 2 bin TL’nin altında, ücret alıyor.
Geçinmek için limon satıyor, seyyar satıcılık, işportacılık gibi kayıt dışı günlük, geçici işlerde çalışıyor.
Peki ya onlar ne yapsın?..
Yahu, asıl koyan ne biliyor musun?..
Düne kadar hijyenine dikkat edemez diye, bulaş nedeni diye kreşler, gündüz bakım evleri kapalıyken, bugün torunum bile kreşe gidecek.
Ama biz hala “Dünkü Anormalde” kalakaldık iyi mi?..
Hoca, anlattı…Anlattı… Anlattı…
Devamla:
-Kafayı yiyeceğiz, bunaldık, bittik…
Peki ne olacak?
Pıhtı atıp da mı öleceğiz; yoksa depresyona girip sürünecek miyiz?
Bilim Kurulu sahiden bizim sağlımızı düşünüyorsa; ‘ruhsal ve fiziksel iyiliğin birlikte sağlığımızı oluşturduğunu’ değerlendirip, neden ona göre önlemleri ilan etmiyor?..
İnsancıl önlemler alsınlar.
Çözüm vahşi hayvanlar gibi kafeslere tıkılmaksa artık yeter!
Hocanın sözlerinden son aklımda kalan “ Bu hali perişanımızı duyur!” diye adeta inleyen sesiydi…
Buyurun Bakalım…
Bu konudaki sosyal medyada çeşitli paylaşımlar “Buyurun Bakalım” başlığı altında özetle şöyle toplanmıştı:
“Biz 65 yaş ve üstündekiler; sanki salgının ana sorumlusu biz miyiz?
(…) Fikrimiz sorulmadan toplumsal hayattan dışlandık!
Arkadaşlar!! Gençler!! Bizlerin çoğu 68 kuşağıyız.
Aydınlanmanın, devrimlerin öncüsüyüz bizler…
Biz yapmamız gerekeni, yapılması gerekeni takdir edecek ve uygulayacak bilgi ve birikime sahibiz.
(…) Bugün ülke yönetiminde karar mekanizmasında olanların önemli bir bölümü de bu yaş grubunda!
Ama onlara yasak yok!
Yasak biz maymunlara, gorillere…
Yeter artık yeter!!
Peki sizler, o yaşta bu ülkeyi idare etme yetisine sahip olduğunuza inanırken, bizim kendimizi, irademizle yönetip koruyabileceğimizi nasıl düşünemezsiniz?
Bu ne büyük bir çelişki?
(…) Bizler bilgi ve tecrübelerimizle, yaşam birikimlerimizle, akıl gücümüzle çok önemli işler başarmış bir kitleyiz!
(…) Aldığımız terbiye nedeniyle kurallara uyma konusunda da zaten boynumuz kıldan ince!
Suskunluğumuz efendiliğimizden!
Toplumun en dikkatli, bilgili ve duyarlı kesimi olduğumuzu biliyoruz!!
Bu yapılanları ve söylenilenleri şiddetle kınıyoruz!
Haftada tek gün birkaç saatlik ‘köpek gezdirir gibi’ gezi programını reddediyoruz!
Medeni ülkelerde uygulandığı biçimde kendimizi ve toplumu riske atmadan gerekli koruma tedbirlerini alarak özgür irademizle hareket etmek hakkımız!
Lutfettiğiniz kısıtlı saatlerde değil; Anayasanın eşitlik ilkesi çerçevesinde, herkese yapılan uygulama kapsamında özgürce davranabilmek için sesimizi duyurmak gereğini hissettik!
Biz ne yapıp ne yapmayacağımızın bilincindeyiz!!”
YETER ARTIK!!
Mesaj şöyle sona eriyordu:
“Biz bugün 65’in altında olabiliriz. Ama inanın zaman o kadar hızlı akıyor ki, bir bakmışşınız ‘Korona-30’ çıkmış. Çıktığında sizlerde 65 yaşına gelmişşiniz…
Paylaşın tüm dostlarınızla.
Bizler için bir şey yapmıyorsunuz bari sesimize aracı olun!..”
Sevgili okuyucular;
Bir gazetecinin en önemli görevi kamu oyunun yürek atışlarını duymak ve duyurmak olmalı.
O zaman bizden, bu sesi, bu feryadı, büyüklerin gönül ahlarınını paylaşmak, duymak ve duyurmak…
Gerisini ünlü Fars şairi Firdevsi ; “Ham düşünceIeri ancak akıI pişirir” dizesiyle özetlemiş.
Söz hazır Firdevsi’ ye gelmişken yazıya yine O’nun bir dizesiyle devam edelim:
“Gençlik ilkbahar gibidir, yaşlılık ise kışa benzer; öyle bir kış ki, arkasından bahar gelmez…”
Ve satırlarımızı Atatürk’ün şu sözleriyle noktalayalım:
“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır…”
Ferda HEKİMCİ
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
* ‘Koronayak’ gıda fiyatları
* Dikkat!.. Ortada AVM var yandan geç!