1. Sparta’da doğan bebekler bile uygunluklarını devlete karşı ispatlamak zorundaydı
Yeni doğmuş bebeklerin öldürülmesi, antik dünyada da son derece rahatsız edici bir uygulama olmasına karşın Sparta’da bu uygulama bizzat devlet tarafından organize edilir ve yönetilirdi. Tüm yeni doğanlar, müfettişlerden oluşan bir konsey huzurunda fiziksel kusurları olup olmadığı konusunda muayeneden geçirilir standartlara uymayanlar ölüme terk edilirdi.
Plütark, bu “hastalıklı bebekler”in Taygetus Dağı’ndaki bir uçurumdan atıldığını iddia etse de bugün çoğu tarihçi bunun bir efsaneden ibaret olduğunu söylüyor. Spartalı bir bebeğin, gelecekte bir asker olarak üstleneceği görevler için elverişsiz olduğuna karar verilirse, büyük olasılıkla yakınlardaki bir bayıra terk ediliyor ve yalnız bırakılıyordu. Bu durumda da bebek ya ölüyor ya da yabancılar (Spartalı olmayanlar) tarafından evlat edinilirse hayatı kurtuluyordu.
Sparta standartlarını tutturarak denetimden geçen bebeklerin de işi bitmiyor ve onları kolay bir hayat beklemiyor. Anayasa çerçevesinde test edilmeye devam edilen bebekler, su yerine şarapla yıkanıyor ve bu şarap içiriliyordu. Ağlamalarına, karanlık ya da yalnızlık korkusu duymalarına asla göz yumulmuyor, tersine görmezden geliniyordu. Plütark’ın “zor aşk” diye tarif ettiği bu ebeveynlik teknikleri, yine yabancılar tarafından takdirle karşılandığından, Spartalı kadınların bu “yetenekleri” hemşire ya da dadı olarak yaygın rağbet görmelerine yol açıyordu.
2. Spartalı çocuklar askeri tarzdaki bir eğitim programına göre yetiştirilirdi
Çocukların her biri Spartalı bir birey olarak yetiştiriliyordu. Spartalı olduğu sürece kimden doğduklarının, hangi aileye mensup olduklarının hiçbir önemi yoktu. Sparta’da herkes eşitti. Yedi yaşına gelen her Spartalı çocuk, Osmanlı’daki devşirme sistemi gibi; belki de bir daha hiç göremeyeceği ailesinin yanından alınır, sürülere bölünür ve yetenekli bir savaşçı, “ahlaklı” bir vatandaş olarak yetiştirilmek üzere, sadece bedensel değil, çok sıkı bir devlet eğitiminden geçirildikleri “Agoge”ye başlardı.
Ailelerinden ayrılan ve komünler halinde barakalarda yaşamaya başlayan bu genç askerler, kılı kırk yaran skolastik yapı içerisinde savaş sanatı, gizlenme taktikleri, avcılık ve atletizm üzerine çok ağır bir eğitimden geçirilirlerdi. 12 yaşına geldiklerinde o meşhur kırmızı pelerini takmaya hak kazanır ve bunun dışında çıplak vaziyette kar kış demeden dışarıda uyumaya, sazlardan kendi yataklarını yapmaya zorlanırlardı.
Açta açıkta yaşamaya hazır olmaları için çöple beslenmeye ve hatta yiyecek çalmaya teşvik edilirlerdi. Sanmayın ki hırsızlık serbest. Öyle bi’şey yok. Çalarken yakalananlar kırbaçla cezalandırılırdı. Çarpık ahlaklarının mantığı çok basit: Çal, ama yakalanma!
Nasıl ki Spartalı erkeklerden birer savaşçı olmaları bekleniyorsa, tüm Spartalı kadınlardan da çocuk doğurması beklenirdi. Spartalı genç kadınların aileleriyle kalmalarına izin verilse de bu sert ve acımasız eğitim programından onlar da nasibini alırdı.
Erkekler komünler halinde birlikte yaşamayı öğrenirlerken, annelik için fiziksel olarak güçlü olmaları beklenen tüm genç kadınlar da dans, jimnastik, cirit ve disk atma gibi eğitimlerden geçirilirdi. Tam anlamıyla, bebek doğuran güçlü kuvvetli makinalar olarak görülüyorlardı. Bu durumun asıl sebebi güçlü genlerin ancak güçlü bir bedene sahip anne ve babadan doğacağına olan genel inançtı. Günümüzde kadınları yalnızca çocuk doğuran varlıklar olarak gören zihniyetin kökenlerini nereden aldığını görün isteriz.
3. Spartalı çocuklar kabul görmek için birbirleriyle mücadeleye teşvik edilirdi
Spartan “Agoge”larında retorik, şiir ve yazma sanatı gibi pek çok tipik eğitim konuları yer alıyorsa da bu okulların kısır olduğunu Aristo söylüyor. Genç savaşçıların ruhunu sertleştirmek ve onları hissiz birer askeri makinaya dönüştürmek için eğitmenleri ve deneyimli yaşlı erkekler, çocukları kendi aralarında kavgaya ve savaşmaya teşvik ederlerdi. Agoge, gençleri açlık, acı ve soğuk gibi fiziksel zorluklara dirençli hale getirmek için tasarlanmıştı.
Korkaklık ya da ürkeklik belirtileri gösterenler, hem eşleri hem de üstleri tarafından alay konusu edilir ve şiddete maruz kalırlardı. Hatta Spartalı genç kadınlar, bu kabul görme sınamasının ritüel olarak vazgeçilmez bir parçasıydılar. Bazı din ve devlet törenlerinde üst mevkilerdeki kişilerden bile daha ön saflarda yer alır, Agoge’deki genç erkekler için şarkılar söylerlerdi. Utandırmak amacı taşıyan bu alaylı şarkıların genellikle performansı arttırdığı düşünülürdü.
4. Spartalı gençler ritüeller eşliğinde dövülür ve kırbaçlanırdı
Sparta’daki en acımasız uygulamalardan biri de Artemis Orthia mihrabının önünde gerçekleştirilen, “dayanıklılık sınavı” dedikleri bazen ölümle sonuçlanan gençlerin kırbaçlatılması olayı… “Diamastigosis” adındaki bu yıllık uygulama, hem dini bir ritüel olarak kabul edilir hem de genç erkeklerin geçmek zorunda oldukları bir cesaret ve acıya dayanıklılık testi olarak iş görürdü.
Sparta eski şaşaasını kaybettikten ve Roma İmparatorluğu’nun kontrolüne geçtikten sonra salt kanlı bir spor haline getirilerek yayıldı. İşte İsa’ya uygulandığı söylenen işkence de budur. MS. 3’üncü yüzyılda izleyicilerinin çılgınca tezahürat ettiği amfitiyatrolarda tüyler ürperten bir işkence yöntemi olarak uygulanmış.
5. Yiyecek kasıtlı olarak az tüketilir ve kondisyonu zayıf olanlarla alay edilirdi
Bir Spartalı’nın Agoge’deki eğitiminin ana safhası 21 yaşındayken biter. Tüm eşit vatandaşların ortaklaşa yemeklerini yedikleri “sysstia”ya katılmaya hak kazanır. Askerleri her daim savaşa hazır tutmak ve fiziksel kondisyonlarında en ufak bir zafiyete müsaade etmemek için azar azar dağıtılan bu komün yemekler her daim yetersizdir.
Spartalılar fiziksel kondisyonlarına ve beslenme alışkanlıklarına sadakatle bağlı olmalarıyla ünlüydüler. Buna uygun görünümü korumayan, şişmanlayan vatandaşlar toplum tarafından alaya alınır, dışlanır ve hatta sürgün edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı.
Şarap, Spartan beslenme biçiminin hammadesini oluşturur. Fakat nadiren sarhoş olurlar ve çocuklarını da buna özendirmezler hatta alkolün olumsuz etkilerini onlara göstermek adına kölelerini sarhoş olmaya zorlarlarmış.
6. Spartalı erkeklerin 30 yaşına gelene kadar eşleriyle birlikte yaşamasına izin verilmez
Sparta toplumu kimseyi romantik aşktan caydırmaya çalışmıyordu elbette ama evlilik ve çocuk yetiştirmekle ilgili kurdukları tuhaf nizam, kültürel ve anayasal pek çok kısıtlamaya tabiydi.
Bir erkek 30, bir kadın ise 20 yaşında evlenebilirdi. Daha önce evlenenler, aktif askerlik görevlerini tamamlayana kadar, diğer tüm erkeklerle birlikte askeri barakalarda yaşadıkları için eşleriyle birlikte yaşamalarına ve çocuk yapmalarına izin verilmezdi.
Bir erkek yeni evlendiğinde karısının yanına gitmemesi teşvik edilirdi çünkü bir çiftten güçlü bir çocuğun ancak bir müddet sonra doğacağına inanılırdı. Sekse ayrılan zaman askerliğe ayrılan zamandan kat be kat azdı. Buna karşılık, Ksenefon homoseksüelliğin ordunun hizmetine sunulduğunu ve en az heteroseksüellik kadar yaygın olduğunu söylerken, Plütark, Spartalıların homoseksüellikten kaçındığını yazıyor.
Spartalılar için evlilik, yeni askerler yaratmak için bir öncelikti elbette. Çocuk sahibi olamayan erkekler, eşlerini hamile bırakamadıkları için “erkeksi” bulunmazlar ve aynı biçimde bekar erkekler de bu görevlerini ihmal ettikleri düşünülerek kamuya açık alanlarda ve dini bayramlarda aşağılanır, alay konusu olurlardı.
Kadınların değiş-tokuş edilmesi hiç de ender görülen bir durum değil. Genelde yoksul kardeşlerin ortak bir eşi olur, erkekler kendilerinin yerine ikinci bir eş atayabilirdi. Ayrıca, yaşlı erkeklerin, kadınlarının daha genç erkeklerle birlikte olmasına izin vermesi teşvik edilir hatta çocuğu olmuyorsa bunu yapmaya zorlanırdı.
7. Sparta kadınlarından tüm savaş tatbikatlarına katılması beklenirdi
Tüm sosyal düzen, güçlü ve savaşçı nesiller yetiştirmek üzerine kuruluydu. Ksenefon’un dediğine göre, Yunan kadınlarından bir yerde oturup sessizce durmaları beklenirken, Spartalılar kadınlardan savaş tatbikatlarına katılmalarını beklerdi.
Diğer Yunan kadınlarından görece daha özgürdüler ve daha az ayırımcılığa uğruyorlardı denilebilir. Fakat bu günümüzde anladığımız anlamda kadın-erkek eşitliği bağlamında kurulmuş bir özgürlük değildi. Ev ve saray işlerinden tamamıyla kadınlar sorumluydu; bu nedenle çok daha özgür ve saygın bir konuma sahiptiler. Sokaklarda özgürce ve tek başlarına dolaşabilirlerdi. Şenliklere erkeklerle aynı derecede katılır, onlardan sadece hizmet etmeleri beklenmezdi. Ksenefon, “Sparta kadınları Yunanlıların aksine şölenlerde eğlenirdi” diye bahsediyor bu durumdan.
Miras hukuku ve boşanma işleri de diğer Yunanlılardan farklıdır Sparta’da. Kadınlar boşanırken çeyizlerini geri alabilir ayrıca kocalarından da mal-mülk alıp götürebilirlerdi. Bir kadın kocasını, çocuğu olmadığı için boşayabilirdi. Ayrıca, politika üzerinde de etkileri vardı. Hatta Aristo, Sparta’nın çöküş sebebinin, kadınlara verilen bu ayrıcalıklar olduğunu söylemekte bir beis görmüyor.
8. Tüm Spartalı erkeklerden hayat boyu asker olmaları beklenirdi
Sparta’nın bu savaşçı eğitim sistemi, “Homoioi” dedikleri eşit vatandaş olabilmeyi uman genç erkeklere yalnız tek bir seçenek sunuyordu: Bir askerin meşakkatli hayatı. Spartalı senatör ve reformcu Lycurgus’tan öğrendiğimiz kadarıyla; erkek vatandaşların askerlik dışında herhangi bir mesleği seçmeleri engellenmişti. Tüm erkeklerin 60 yaşına kadar askerlik görevlerini yerine getirmeleri, eşit vatandaşlık için ön koşuldu.
Savaş dışında meşgul olunan tarım ve ticaret gibi diğer işler tümüyle alt sınıflara bırakılmıştı. Nitelikli işçi, tüccar ve esnaf, “Perioeci” adı verilen ve Laconia ve civarında yaşayan, özgür vatandaş olarak kabul edilmeyen bir sınıfın parçasıydılar. Bu arada gıda üretimi ve tarım, Sparta nüfusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan “Helot” adı verilen köleler tarafından yapılırdı.
İronik olan ise şu: Spartalı elitlerde Helotların sürekli ayaklanacağı ve isyan edeceği korkusu o derece yer etmiştir ki, her daim hazır ve sadık bir orduya ihtiyaç duymalarının yegane nedenini oluşturur. Buradan bakınca açıkça görülebilir ki, kölelik içinden kölelik beğeniyorlardı. Peki tüm bunlardan en çok kim kazançlı çıkıyordu? Sonuçta en çok kazananlar, bu sistemden sorumlu olanlardır.
9. Savaşta teslimiyet nihai bir onursuzluk ve rezalet olarak kabul edilirdi
Spartalı askerlerden son adama kadar korkusuzca savaşmaları beklenirdi. Teslimiyet korkaklığın somut bir örneği olarak görülürdü. Gönüllü olarak silahlarını bırakmak utanç verici sayıldığından intihar etmeleri gerekirdi.
Heredot’a göre; “300 Spartalı” filminin de konusu olan Thermopylae (Termofil) Savaşı’nı kaçırmış olan iki asker, vatanlarına rezil bir halde dönmüşler; biri bir süre sonra kendini asarken diğeri de ancak başka bir savaşta öldükten sonra onurlandırılmış. Hatta Spartalı anneler “savaş ya da öl” yaklaşımlarıyla biliniyorlar.
Spartalı kadınlar oğullarını ve eşlerini savaşa gönderirken şöyle bir hatırlatma yaparlarmış: “Ya kalkanınla birlikte ya da onun üzerinde dön.” Spartalı bir asker savaşta öldüğünde, vatandaşlık görevini yerine getirmiş sayılıyor. Sparta yasalarına göre de; yalnızca çocuk doğururken ölen kadınlar ile çarpışmada ölen erkeklerin mezar taşlarına isimlerinin yazılması zorunlu. Diğerlerinin isimleri hatırlanmamak üzere unutuluyor ve “ölümsüzlük” kontenjanından yararlanamıyorlar.
10. Sparta’da tüm vatandaşlar eşittir ama Ephor rahipleri hepsinden daha eşittir
Sparta’da mülkiyet en azından kurumsal olarak vatandaşlar arasında eşit paylara bölünmüş. Fakat Agiad ve Eurypontid denen iki aile, her daim tahta çıkma hakkına sahip olduğu için her iki hanedanın da ülkenin başına geçmesine karar verilmiş. Eş krallık denen bu çok kendine özgü durumun otokrasiyi engellemek için düzenlendiğini söylemek mümkün. Fakat “Ephor” denen ve 15 kişiden oluşan rahipler, kraldan bile üstün konumdaydı ve devletin esas gücünü oluşturuyordu. Sistemden de en büyük kazancı onlar sağlıyordu.
Bunlar kralların huzurunda ayağa kalkmazlardı. Dış işleri, emniyet, talim, terbiye, maliye konularında tam yetkiye sahip olsalar da haleflerine hesap vermek zorundaydılar. “Ephor”lar her yıl seçiliyor ve seneler, Ephor konseyinin liderine göre adlandırılıyordu. Onların yanında krallar şüpheyle denetlenen devlet başkanından başka bir şey değildi.
Ksenefon, Platon ve Aristo, Ephor’ların sahip olduğu iktidarı tiranlarınkine benzetiyor. O halde, Spartalıların eşit olması durumu, bir tiranın karşısında herkesin eşit olması durumundan farksız. Bir tiranın karşısında ona denk, güç sahibi olabilecek başka herhangi bir odak noktası olamaz. Dolayısıyla tiran iktidarın ve gücün tek sahibidir, onun dışındaki herkes, birbiriyle eşittir. Ephor’lar sahip oldukları güç, yetki ve ayrıcalıkların tanrılardan geldiğini söylerlerdi.